enflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
DOLAR
32,5327
EURO
34,9418
ALTIN
2.435,60
BIST
9.716,77
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Diyarbakır
Az Bulutlu
31°C
Diyarbakır
31°C
Az Bulutlu
Cuma Az Bulutlu
31°C
Cumartesi Az Bulutlu
32°C
Pazar Parçalı Bulutlu
31°C
Pazartesi Az Bulutlu
26°C
DİYARBAKIR HABERİ
Diyarbakır’ın Kayapınar ilçesinde villa inşaatında çalışan demir ustası Abdurrahman Ateş (43), iş makinesiyle taşınan inşaat demirlerinin üzerine düşmesi sonucu hayatını kaybetti. DİYARBAKIR GAZETE- Olay, öğle saatlerinde Kayapınar ilçesi Prof. Dr. Necmettin Erbakan Caddesi yakınlarındaki bir villa inşaatında meydana geldi. İsmi öğrenilmeyen operatörün iş makinesinin kovasıyla taşıdığı demirler, temel çalışmaları sırasında...
25.04.2024
Diyarbakır’ın merkez Sur ilçesi Cami Kebir Mahallesi’ndeki metruk bir binadan yayılan kötü kokular çevreyi rahatsız ederken, çevre sakinleri, metruk binanın yıkılmasını ya da içindeki çöplerin toplatılmasını istedi. DİYARBAKIR GAZETE – Merkez Sur İlçesi Cami Kebir Mahallesi’ndeki yıllar önce terk edilen metruk bir binada biriken çöplerin sıcak havanın artması nedeniyle çevreye...
25.04.2024
Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi ekipleri, kent genelinde ilaçlama çalışmalarını aralıksız bir şekilde sürdürüyor. DİYARBAKIR GAZETE- Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Sağlık İşleri Dairesi Başkanlığı Veteriner İşleri ve Halk Sağlığı Şube Müdürlüğü İlaçlama Birimi ekipleri, sivrisinek, karasinek, yakarca, kene ve benzeri haşere popülasyonlarının insan sağlığını tehdit etmeyecek düzeyde tutulması ve bunlardan bulaşabilecek sıtma, tifo,...
25.04.2024
İçişleri Bakanlığınca Diyarbakır Büyükşehir Belediyesindeki bayrak iddiasını incelemek üzere görevlendirilen mülkiye Başmüfettişleri Diyarbakır’a geldi. Müfettişler yarın Büyükşehir Belediyesinde inceleme yapacak. DİYARBAKIR GAZETE – Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi’nin (DEM Parti) 31 Mart yerel seçimlerinde kazandığı Diyarbakır Büyükşehir Belediyesinde Meclis toplantısında bayrak asılmadığı iddiasıyla ilgili görevlendirilen mülkiye başmüfettişleri Diyarbakır’a geldi. İl...
25.04.2024

‘Yargıda her şey güllük gülistanlıksa reforma ne gerek var?’

‘Yargıda her şey güllük gülistanlıksa reforma ne gerek var?’
REKLAM ALANI

Diyarbakır Barosu’ndan hükümetin yargı reformuna gönderme, “Eğer durum bu kadar güllük gülistanlık ise bu reforma neden ihtiyaç var?”

30 Mayıs 2019 tarihinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından açıklanan 2019 Yargı Reformu Stratejisi Belgesine ilişkin Diyarbakır Barosu bir açıklama yaptı.

AK Parti iktidarının işkence, ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğü alanında bir başarı öyküsü var ise yeni yergı reformuna neden ihtiyaç duyduğunun belirtildiği açıklamada, “Eğer durum bu kadar güllük gülistanlık ise bu reforma neden ihtiyaç var” diye soruldu.

Yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı konusunda öngörülen hedef ve amaçların mevcut yargı düzeni içerisinde hiçbir anlam ifade etmediğinin belirtildiği Diyarbakır Barosu açıklamasından satırbaşları şöyle:

YARGIDA HER ŞEY GÜLLÜK GÜLİSTANLIKSA REFORMA NE GEREK VAR?

Yargı Reformu Stratejisi Belgesinden Baro olarak yegane bilgimiz TBB Başkanlar toplantısında, TBB Başkanı Metin Feyzioğlu’nun bilgilendirmesinden ibarettir. Bu bilgilendirmenin de ağırlıklı olarak yeşil pasaport, KDV indirimi ve avukatlık sınavı gibi başlıklardan ibaret olduğunu belirtmek isteriz. Dolaysıyla söylendiği gibi Belge Baroların ve ilgililerin katılımı ile hazırlanmamıştır. En azından baromuzun ve ilişkili olduğumuz diğer baroların da Belge içeriğinden haberdar olmadığımızı, içeriğini de 30 Mayıs 2019’da yapılan sunum ile öğrendiğimizi belirtmek isteriz. Yargı Reformu Stratejisi,  AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılından bu güne kadar 17 yıllık bir başarı öyküsü ile başlamaktadır. Çok nadir konularda,  üstünkörü bir özeleştiri göze çarpmaktadır. İşkence, ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğü gibi memleketin en temel ve can yakan sorunlarında bile geçmişe ve halihazırdaki duruma bir övgü olması, “eğer durum bu kadar güllük gülistanlık ise bu reforma neden ihtiyaç var” sorusunu kaçınılmaz olarak gündeme getirmektedir. Bu konularda iyiyiz ama daha iyi olmaya gayret ediyoruz gibi bir sonuç ortaya çıkıyor ki mevcut durum karşısında buna inanmak mümkün değildir.

“TÜRKİYE’DE BAĞIMSIZLIK VE TARAFSIZLIK İLKESİNİ KONUŞMAK LÜKS”

Yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı konusunda öngörülen hedef ve amaçlar mevcut yargı düzeni içerisinde hiçbir anlam ifade etmemektedir. Yürütmenin hoşuna gitmeyen kararlar veren mahkemelerin dağıtıldığı, hakim ve savcıların her an terör örgütü üyesi olmakla itham edilip görevden ihraç edilme tehdidi ile karşı karşıya olduğu, AYM ve AİHM kararlarının mahkemelerce uygulanmadığı, yüksek mahkeme üyelerinin tamamının hükümet tarafından (hatta bir kişi tarafından) atandığı,   mahkemelerin ve hakimlerin yürütmenin telkin ve talimatları doğrultusunda karar ihdas ettiği sayısız örnek karşısında; belgede öngörülen birkaç yasal düzenleme ile “tarafsızlık ve bağımsızlığın” sağlanabileceğini düşünmek saflık olur. Türkiye’de klasik bir yargının olup olmadığı bile artık tartışmalıyken, bağımsızlık ve tarafsızlık ilkesini konuşmak son derece lüks ve gereksizdir. Dolaysıyla bu paragraftan sonraki öneri, eleştiri ve takdirler öncelikle “bağımsız ve tarafsız” bir yargı ile mümkün olabilecek mazide hoş sedalar şeklinde de değerlendirilebilinir.

“SUÇ ÜRETEN; SİYASAL, SOSYAL, EKONOMİK VE PSİKOLOJİK FAKTÖRLERE HİÇ DEĞİNİLMEMİŞ”

Belgede Avrupa Hukukuna ve AB üyelik ülküsüne bağlılığa vurgu yapılmıştır. Bu vurgu; Türkiye’nin AB’ye katılmasının Birliğin güvenliğine katkı sunacağı, Türkiye’nin de küresel bir güç haline geleceği şeklinde tasvir edilmiştir. Toplumsal çatışma alanlarını azaltarak suç işlenmesini önlemek ve yargı kalitesini geliştirmek yerine arabuluculuk ve benzeri “mahkeme dışı”, avukatların iş alanlarını önemli ölçüde daraltan çözüm yolları önerilmektedir. Bununla bağlantılı olarak iş uyuşmazlıkları ve ticari uyuşmazlıklardaki arabuluculuk dava şartı uygulamasına övgüler dizilmiştir. Adil yargılama hakkı ile ilgili üstünkörü bir özeleştiri göze çarpmakla birlikte, ilkenin yeterince gözetilememesini “iş yükü fazlalığı” ile açıklanmaya çalışılmış, suç üreten; siyasal, sosyal, ekonomik ve psikolojik faktörlere hiç değinilmemiştir.

“ÖZGÜRLÜK-GÜVENLİK DENKLEMİNDE KANTARIN TOPUZUNUN GÜVENLİKTEN YANA AĞIR BASIYOR”

Hukukun üstünlüğü, bağımsız ve tarafsız yargı ile ekonomik gelişme arasında bir bağ kurulması önemlidir. Demokrasi olmadan refah olmaz, sözüne vurgu yapılmış, bununla paralel olarak güvenlik-özgürlük denklemi de dile getirilmiştir. Terörle mücadele konusunda herhangi bir zafiyet gösterilemeyeceği ve aynı şekilde yola devam edileceği belirtilmiştir. Yargının önemli yapısal sorunlarının zaten bu bakış açısının sakatlığından kaynaklandığını burada bir kez daha vurgulamakta yarar görmekteyiz. Yani özgürlük-güvenlik denkleminde kantarın topuzunun güvenlikten yana bayağı ağır bastığı görülmektedir. Başta terörle mücadele mevzuatı olmak üzere ifade özgürlüğünü etkileyen mevzuatta bazı düzenlemeler yapılacağı çok ürkekçe cümle arasına sıkıştırılmıştır.

SOYUT İHBARLARDAN SORUŞTURMA YAPILIYOR

Lekelenmeme hakkı da değerlendirilmiş, “vatandaşların mesnet­siz ihbar ve şikâyetler nedeniyle soruşturmaya maruz bırakılma­ması ve böylelikle lekelenmeme hakkının korunması için ihbar ve şikâyetin soyut, genel nitelikte olması durumunda soruşturma yapılmamasını sağlayan bir düzenleme hayata geçirilmiştir” şeklinde güncel uygulama ile taban tabana zıt bir tespite yer verilmiştir. Günümüzde BİMER ve CİMER’e yapılan şikayetler üzerine haysiyet cellatlığının yapıldığı çok sayıda örnek vermek mümkündür.

NİCELİK VAR NİTELİK YOK

Adli hizmet sunan personel (hakim, savcı, katip, infaz koruma memuru vs) artışından övgüyle bahsedilmektedir. Ancak yeni alınan personelin kalitesi ve mesleğe kabul şekli konusunda bir özeleştiri yoktur. Israrla ve övünerek nicel artışa vurgu yapılmaktadır. Nitelik konusunda da bazı eğitim faaliyetlerinden söz edilmektedir. Tamamen subjektif kriterler ile bir kısmı sınavsız olarak hakimlik ve savcılık mesleğine kabul edilen personelin, eğitiminin ve mesleğe kazandırılmasının oldukça uzun süreceği unutulmamalıdır.   

“GERÇEKLEŞMESİ HALİNDE BELGENİN POZİTİF YANLARI OLARAK GÖZE ÇARPMAKTADIR”

Belge’nin uygulanma durumunun izlenmesi için Adalet Bakanlığı tarafından yıllık izleme raporları hazırlanacağı ve Belge’nin yayımlanmasından itibaren en geç üç ay içinde “Yargı Re­formu Stratejisi İzleme ve Değerlendir­me Kurulu” oluşturulacağı belirtilmiştir. Her iki mekanizmanın içinde başta barolar olmak üzere, insan hakları örgütleri de yer almalıdır. Belge’de ele alınan konuların iki temel yönü bulunduğu, bunların mevzuat altyapısı ve uygulamaya ilişkin olduğu vurgulanmıştır. Mevzuat altyapısının güçlendirileceği,  uygulamada ise insan hakları duyarlılığının artırılmasına ilişkin çalışmaların yapılacağı, bu çalışmaların özellikle ifade ve basın özgürlüğü, internet üzerinden erişim engelleme usulleri, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ve tutuklama tedbirine ölçülü başvurulmasına yönelik olacağına vurgu yapılmıştır. Gerçekleşmesi halinde belgenin pozitif yanları olarak göze çarpmaktadır.

UYGULAMADA YAŞANAN SORUNLAR

Yürütme, Belgede, 16 yıl boyunca insan hakları konusunda hem mevzuat alanında önemli gelişmeler kaydettiğine, yanı sıra bu alanda kurulan mekanizmalara vurgu yapmıştır.  Ancak gerek mevzuat değişikliği ile gerekse de yeni kurulan mekanizmaların işlerliği ve işlevselliğine herhangi bir vurgu yapılmamıştır. Burada söz geldiği için belirtmekte yarar var, Türkiye yargısının yapısal sorunları sadece mevzuat ya da mekanizmaların yokluğundan değil, önemli ölçüde uygulamadan, yani “insan hatasından” kaynaklandığına bir kez daha vurgu yapmakta yarar görmekteyiz. Bu kapsamda yargı mensuplarının insan haklarına ilişkin duyarlılık ve farkındalığının artırılması için eğitim ve farkındalık çalışması planlanması, gerçekleşmesi ve hedefe ulaşması durumunda belgenin dikkate değer yönlerinden biridir.

İFADE ÖZGÜRLÜĞÜNE İLİŞKİN MADDELER YENİDEN BELİRLENSİN

Belgede ifade özgürlüğü son derece ürkekçe ele alınmıştır. Bu konuda haber verme sınırları içeri­sinde yer alan, eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamalarının suç oluşturmayacağına ilişkin dü­zenlemelerin ceza mevzuatının bütününün değerlendirilmesi suretiyle etkin biçimde uygulanmasına yönelik olacağı belirtilmiştir.  Ancak uygulamada en çok can yakan ve pervasızca uygulanan TCK 301.maddede düzenlenen “Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Devletin kurum ve organlarını aşağılama”; TCK 216.maddede düzenlenen “halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama”; TCK 299.maddede düzenlenen “cumhurbaşkanına hakaret” düzenlemelerinde herhangi bir değişiklik yapılacağına vurgu yapılmaması Belgenin ifade özgürlüğü konusunda en zayıf yanlarıdır. Umudumuz bu çerçeve belgenin içeriğinin, daha sonra yasal düzenlemeler ile doldurulmasıdır. Keza bölge adliye mahkemelerince istinaf incelemesi sonucunda verilen kararların kesinlik sınırının, ifade özgürlüğünü ilgilendiren maddeler açısından yeniden belirleneceği yönündeki düzenleme son derece isabetli olacaktır.

HAKİM VE SAVCILARA İFADE, BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ VE İNSAN HAKLARI EĞİTİMİ

Hakim-savcılar ve diğer adliye personelinin ifade ve basın özgürlüğü başta olmak üzere insan hakları konusunda eğitim çalışmalarına alınmaları; özellikle hakimlerin tutuklamaya ilişkin olmak üzere kararların gerekçelendirilmesi hususunda eğitim çalışmalarına dahil edilmeleri oldukça isabetli tespitlerdir. Son derece tartışmalı yollar ve politik kriterler ile mesleğe kabul edilen ve hiçbir deneyimi olmadan ağır ceza mahkemelerine atanan hakim ve savcıların mesleki donanımlarının son derece zayıf olduğu, yürütme başta olmak üzere güç ve baskı odaklarına karşı son derece güçsüz/dirençsiz oldukları, uygulamada sıkça rastladığımız sorunlardır. Bu dezavantajların bir kısmının eğitim ile giderilemeyeceği de açık olmasına rağmen eğitimin şart olduğunu bir kez daha vurgulamakta yarar görmekteyiz. Belgede Hâkim ve savcılık mesleklerine girişteki mülakat sınavının geniş temsile dayalı bir heyet tarafından yapılması sağlanması öngörülmektedir. Bu önerme önemli olmakla birlikte, bu temsiliyetin nasıl sağlanacağı daha da önemlidir. Ayrıca bu geniş heyet tarafından yapılması öngörülen mülakat sınavının, Temmuz 2016 darbe girişiminden sonra mesleğe alınan hakim ve savcıları da mutlak suretle kapsaması gerekmektedir. Hâkim ve cumhuriyet savcıların vermiş oldukları kararların AYM ve AİHM kararlarına uygunluğunun meslekte yükselme süreçleri ve denetimlerinde gözetilmesi önemli olmakla birlikte eksiktir.  Özellikle işkence, gayriinsanî veya haysiyet kırıcı muamele iddiaları nedeni ile AİHM nezdinde Türkiye’nin tazminat ödemeye mahkûm olması hâllerinde sorumlu devlet görevlilerine rücu imkânı sağlayan 2002’deki düzenleme de geri getirilmelidir. Bu uygulama işkence ile mücadelede önemli bir mücadele enstrümanıdır.

UZUN TUTUKLULUK SÜRELERİ…

Azami tutukluluk süresine ilişkin hükümlerin, soruşturma ve kovuşturma aşamaları için ayrı ayrı düzenlenmesi öngörülmüş ise de bu önerme son derece karmaşık bulunmuştur. AİHM’in de kararlarında sıkça belirttiği üzere bu konuda bir standart belirlemek mümkün değildir. Makul süre kavramı her davanın kendi özgün koşullarına göre değişmektedir. En adil ve kesin çözüm yargıçların insan hakları hukuku konusunda duyarlılığı ve eğitimidir. Bu niteliklere haiz yeterli hakim bulunmadığına göre tutukluluk süreleri için yasada bir sınır belirlemek elbette hiç olmamasından iyidir. Ancak bu sürelerin uzun ve esnek tutulması, sürekli değişmesi yargı kalitesini düşürmekte bu konuda hak ihlallerine neden olmaktadır. Uygulamada bu sürenin kısa tutulmasının hakimleri daha seri karar vermeye teşvik ettiği de görüldüğüne göre tutuklama süresinin kısa tutulmalıdır. Makul sürede yargılanma hakkının ihlali konusundaki başvuruları incelemek ve tazmin etmek üzere etkili bir mekanizma oluşturulması öngörülmüştür. Hedef, yargılamayı seri yapmak olmalı ancak seri yargılama çeşitli nedenlerle gerçekleştirilemiyorsa elbette makul tazmin olanakları ve mekanizmaları yararlı görülmektedir.

ULUSLARARASI STK’LARAR SAĞLANAN ESNEKLİK TÜM STK’LARA SAĞLANMALI

İnsan hakları alanında faaliyet gösteren uluslararası koruma mekanizmalarının gözlem ve raporlarının dikkate alınacağı ve insan hakları alanında ulusal ve uluslararası sivil toplum örgütleriyle iş birliği yolları geliştirileceği de öngörülmüştür. Türkiye’deki bazı STK ve kişilerin Uluslar arası bazı insan hakları örgütleri ile ilişkileri iddianamelere konu olduğu düşünüldüğünde, bu önermenin son derece radikal ve devrimci bir karaktere sahip olduğu değerlendirilmiştir. Aynı esnekliğin ülkedeki diğer STK’lara da sağlanması insan hakları kültürünün yaygınlaşmasında son derece yararlı olacağını düşünmekteyiz. 

“İKİLİ SİSTEM GEREKSİZ”

Hukuk fakültesi mezunlarının hâkim ve savcı yardımcısı, avukat ve noter olabilmeleri için “Hukuk Mesleklerine Giriş Sınavı”na tâbi tutulmaları öngörülmüştür. Hakim ve savcılık için ayrı bir sınav gibi ikili bir sistem gereksizdir. Bu sınav Hakim-savcılığa geçiş sınavını da kapsamalıdır. Ayrıca hakim ve savcı yardımcısı kadrosu ve işlevi tam olarak bilinmediğinden şimdilik bir değerlendirme yapılması uygun görülmemektedir.

MANTAR GİBİ HUKUK FAKÜLTESİ AÇILIYOR

Kontrolsüz açılan hukuk fakülteleri, yüksek kontenjanlar ve eğitmen kadrosundaki yetersizlikler nedeniyle mesleğin sorunları gün geçtikçe artmaktadır. Bu konuda Belgede kesin ve meseleyi çözen önermeler yerine, sorunu kökten çözmekten uzak palyatif öneriler getirilmiştir. Barolar için en büyük hayal kırıklıklarından birinin de bu olduğunu belirtmek isteriz.

“HİZMET ALANLARININ YAPISAL SORUNLARI PAS GEÇİLMİŞ”

Belgede adliye hizmetlerinin sunulduğu kapalı alanların hızla genişletildiğinden övgü ile bahsedilmektedir. Ancak bu hizmet alanlarının yapısal sorunları pas geçilmiştir.  Örneğin Diyarbakır’da halihazırda beş (5) ayrı binada adli hizmet verilmekte, istinaf mahkemesinin de hizmete girmesiyle birlikte bu sayı altı (6) olacaktır. Gün içinde farklı mahkemelerde (ceza, icra, hukuk ve idare) duruşması olan bir avukatın müvekkiline etkin bir hukuksal hizmet vermesi beklenemez. Dolaysıyla adliye binalarının bir an önce şehirlerin nüfusuna göre bir veya birkaç yerde yeniden kompleks olarak inşa edilmelidir. Cezaevi kompleksleri içindeki duruşma solanları da derhal kapatılmalıdır”

REKLAM ALANI
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

Vbet para çekme